10 Kasım 2025'te Atatürk'ü Anmak

Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk

Her 10 Kasım sabahı Türkiye Cumhuriyeti'nin dört bir yanında aynı sessizlik yayılır. Saatler 09.05’i gösterdiğinde, şehirlerin en gürültülü köşelerinde bile hayat durur. Bu sessizlik bir yas sessizliğidir. Ama yas ile birlikte bir bilinç tazelenmesi gelir. Çünkü o an uğruna canlar feda edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin nasıl doğduğunu hatırlarız.


Küller Arasından Doğan Umut

20. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu, yüzyılların birikmiş yorgunluğu içindeydi. Bir zamanların büyük ve güçlü imparatorluğu bilimsel, teknolojik, ekonomik, politik ve askeri açıdan geride kalmış ve İngiltere'nin önderliğinde çok sayıda ülke tarafından işgal edilmişti. Birinci Dünya Savaşı sonunda imparatorluk fiilen sona ermiş, ülke parçalanma tehdidi altına girmişti. 

İşgalciler tarafından Türk Halkı'na uygulanan zulüm...Dağılmış umutlar...

İşte o dönemde, Mustafa Kemal adındaki bir subay Türk Milleti'nin kaderini değiştirecek o büyük yürüyüşe başladı. 

1919’da Samsun’a çıktığında yanında büyük ordular yoktu. Hatta padişah işgalciler ile işbirliği yapıyor, onu durdurmaya çalışıyordu. O ise Türk Milleti'nin bağımsızlık inancına güveniyordu. 

Erzurum ve Sivas Kongreleri ile halkın iradesine dayanan bir direniş örgütlendi. Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama organıydı ve daha da ötesinde bağımsızlığın ruhuydu. Sakarya’da, Dumlupınar’da kazanılan zaferler, bu direncin silah sesine dönüşmüş hâliydi.

İşgalcilere karşı kazanılan zaferler Türk Milleti'nin küllerinden yeniden doğuşuydu. Tüm dünya, tarihin akışını değiştiren büyük iradeye tanık oluyordu.


Çöken Bir İmparatorluktan Çağdaş ve Güçlü Bir Devlete

Atatürk, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte yıkılmış bir devleti ayağa kaldırırken aynı zamanda zihinsel bir devrim başlattı.

Eğitimi, hukuku, ekonomiyi, dili, kültürü yeniden inşa etti. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü tarih sahnesinde yeni bir dönemin başlangıcıydı.

Atatürk, günümüzde onu "Batı hayranı" olmakla itham eden bilgi, analiz ve anlayış yoksunlarına cevabını 100 yıl öncesinden vermişti: Türkiye Cumhuriyeti'nde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındığında Avrupa’nın pek çok ülkesi bu adımı henüz atamamıştı. Onun ufku Batı'nın veya herhangi bir coğrafyanın ötesindeydi. İleri görüşü eşsizdi. 

1923 yılında İzmir İktisat Kongresi sonrasında şöyle demişti:


“Hedefimiz, milletimizi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmaktır.”


Bu sözün günümüz Türkçesiyle anlamı şöyledir:


“Amacımız, milletimizi çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaktır.”


Hiçbir coğrafyaya, ülkeye, kültüre hayranlık duymaya gerek bırakmayacak kadar akıllıcaydı onun  stratejisi: Çağın uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak!

Türkiye Cumhuriyeti, çağa uyum sağlayamadığı için zayıflayan, işgale uğrayarak çöken Osmanlı İmparatorluğu’nun ardından, Türk milletinin iradesiyle ve onun desteğiyle kuruldu.

Türk Dili'nin ses yapısına uygun olmayan Arap Alfabesi yerine Latin Alfabesine geçildiğinde okuryazarlık arttı.  Fabrikalar, demiryolları, okullar, üniversiteler kuruldu; köy enstitülerine giden yolu açan bir eğitim seferberliği başladı.

Cumhuriyet’le birlikte Türk halkı, bir sanayi toplumuna dönüşüyordu. Bu dönüşüm, düşünce biçimini de köklü biçimde değiştirmeye başladı.

Türk Milleti emperyalizm tarafından şekillendirilen bir millet değildi. Özgüveni yüksek, tarihini kendisi yazan bir milletti.


Atatürk İlkeleri: Yüzyıllar Ötesine Uzanan Kılavuz

Atatürk’ün ilkeleri hem kendi döneminin ihtiyaçlarına cevap vermek için hem de geleceği korumak için tasarlandı.

Cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik, inkılapçılık, devletçilik ve milliyetçilik… Bunlar basit birer ideolojik etiket değil, bir toplumun yüzyıllar ötesine dayanacak yapı taşlarıdır.

Bugün, ekonomiyi ve bağımsızlığı teknolojinin, yapay zekânın, küresel rekabetin belirlediği bir çağda bile Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözü eskimiyor. Çünkü o bütün çağların ilerleme mantığını kavramış bir önderdir.


Gölge Oyunları: Zihinleri Bulandırmak İsteyenler

Atatürk hayattayken ihanet ile karşılaştığı gibi ölümünden sonra da Türkiye Cumhuriyeti'nin içeriden ve dışarıdan düşmanlar tarafından saldırılara uğrayacağını biliyordu. Gençliğe Hitabesinde bunları anlatmış, eserlerini ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını Türk Gençliği'ne emanet etmişti.

Son yıllarda Türkiye’de, dış kaynaklı stratejik projelerin ve içerideki bazı siyasal grupların, Atatürk’ün mirasını zayıflatmaya, onun ilkelerini unutturmaya dönük girişimleri bilindiği üzere artmış durumdadır.

Kimi zaman tarih çarpıtılarak, kimi zaman manevi duygular istismar edilerek, kimi zaman da gençlik kasten yanlış bilgilendirilerek Atatürk’ten koparılmak isteniyor.

Ama bu çabalar sonuç vermiyor.

Çünkü Türk Milleti, Atatürk’ü yalnızca tarih kitaplarından ve büyük dedelerinin anlatımından öğrenmekle yetinmiyor. Onu kendi karakterinde yaşıyor ve yaşatıyor.

Her kriz döneminde, her karanlıkta, yol gösterici olarak yine ona dönüyor.

Çünkü Atatürk, bizim ülkemizin “bir kere kazanılmış bilinci”dir — bir kez edinildi mi, bir daha kaybolmaz.


Dünyanın Gözünden Bir Lider

Atatürk’ün büyüklüğü yalnız Türk halkı tarafından değil, tüm dünya tarafından tanınmıştı.

Yunanistan Başbakanı Venizelos, dünün düşmanı olmasına rağmen, onu Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi.

Churchill, onu “savaşta yendiği halde barışta takdir ettiği” bir lider olarak tanımladı.

John F. Kennedy, Atatürk’ü “20. yüzyılın en büyük liderlerinden biri” olarak andı.

Döneminin sömürgeciliğine karşı verdiği mücadele, Asya ve Afrika’daki bağımsızlık hareketlerine ilham verdi.

Bugün dünyanın onlarca ülkesinde Atatürk'ün büstü dikilmiştir. 

Küba onlardan biridir. Latin Amerika’da Atatürk’e büst dikilen ilk ülke olmuştur. Açılış konuşmalarında Atatürk’ün bağımsızlık, ulusal egemenlik ve halkın kendi kaderini belirleme ilkeleri vurgulanmıştır. Kübalılar arasında da Atatürk, anti-emperyalist lider kimliğiyle tanınır — özellikle José Martí gibi devrimci figürlerle karşılaştırılır.

Atatürk, Türk tarihinin en büyük liderlerinden olduğu gibi insanlığın modernleşme tarihinin bir dönüm noktasıdır.


Sonsuz Önderlik

Günümüzde Atatürk’e duyulan bağlılık hem duygusaldır, hem de rasyoneldir.

Duygusaldır, çünkü o Anadolu topraklarını işgalin zulmünden kurtaran kişidir. Ölümünün ardından milyonlarca insan gözyaşı dökmüştür. 

Ona olan bağlılık rasyoneldir çünkü o bu topraklarda özgürlüğün ve bilimin temellerini atan kişidir.

Büyük önderlerin değeri zamanla anlaşılır. Bugün Atatürk'ün giderek daha iyi anlaşılmasında, giderek büyüyen saygı, sevgi ve minnetle anılmasında günümüz jeopolitik gelişmelerinin ve bunların Türkiye'ye nasıl yansıdığının etkisi büyüktür. O, bunları yüzyıl öncesinden görmüş, kurtuluş reçetesini de Gençliğe Hitabe ile bizlere teslim etmiştir. 

Bugün Türkiye Cumhuriyeti hâlâ ayaktaysa bu, Atatürk’ün inşa ettiği aklın, kurumların ve halk bilincinin eseridir.

Bu yüzden 10 Kasım’da sirenler çaldığında Atatürk'ü anarken aslında bir varoluş biçimini anıyoruz. Bu yüzden her yıl giderek daha fazla insan Anıt Kabir'i ziyaret ediyor. Bu yüzden bugün 10 Kasım'da saat dokuzu beş geçe Türk Milleti yolda, okulda, spor salonunda, trafikte tüm dünyayı hayran bırakan o eşsiz saygı duruşunda bulunuyor.

Her nesil, onun mirasını kendi çağının diline çevirerek yaşatıyor. Kim ne kadar unutturmaya çalışırsa çalışsın, Atatürk Türkiye’nin kolektif hafızasından silinmeyecektir. Yüzyıllar boyunca Türk Milleti'nin yol göstericisi olmaya devam edecektir. 


***

Sosyal medyadan güzel bir kullanıcı yorumu ile tamamlayalım:

"Atatürk hakkında okudukça, yeni şeyler öğrendikçe, eski bildiklerimi daha iyi anladıkça, kendim ve ülkem için daha çok şeyler yapma kuvveti hissediyorum."

Yorumlar

Popüler Yayınlar