“Kanlı Sınırlar” ve BOP: 2006’dan 2025’e, Haritaların Ardındaki Gerçek
![]() |
| Ralph Peters, Fox News |
2006 yılında Armed Forces Journal dergisinde yayımlanan emekli ABD subayı Ralph Peters’ın makalesi “Blood Borders: How a Better Middle East Would Look (Kanlı Sınırlar: Daha İyi Bir Ortadoğu Nasıl Görünürdü?”, yalnızca bir fikir yazısı olarak sunuldu — ama etkisi bir akademik denemenin çok ötesine geçti. Peters, etnik ve mezhepsel hatlara göre sınırların yeniden çizildiği bir “Yeni Ortadoğu” tasarlamıştı. Bu haritada Türkiye’nin doğusu “Bağımsız Kürdistan”a, Irak üçe, Suriye ve Suudi Arabistan birkaç parçaya bölünmüş görünüyordu.
Ralph Peters, uluslarası politikaya ve diğer uluslara o kadar kadar tepeden bakıyordu ki onlarca ülkenin haritasının kendi dünya görüşü ve bakış açısına göre yeniden çizilebileceği fikrini bir makaleye dökmüştü. O makale hala yayındadır, şu bağlantıdan erişilebilir:
http://armedforcesjournal.com/blood-borders/
![]() |
| Ralph Peters'ın "Daha İyi Bir Ortadoğu" Haritası, 2006 |
Ralph Peters, "Kanlı Sınırlar..."makalesinde Kazananlar ve Kaybedenleri şöyle sıralamıştı:
Kazananlar – Kaybedenler
Kazananlar:
- Afganistan
- Arap Şii Devleti
- Ermenistan
- Azerbaycan
- Özgür Belucistan
- Özgür Kürdistan
- İran
- İslami Kutsal Devlet
- Ürdün
- Lübnan
- Yemen
Kaybedenler:
- Afganistan
- İran
- Irak
- İsrail
- Kuveyt
- Pakistan
- Katar
- Suudi Arabistan
- Suriye
- Türkiye
- Birleşik Arap Emirlikleri
- Batı Şeria
O yıllarda bu harita, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) tartışmalarıyla birleşince dünya çapında yankı uyandırdı. Resmî olarak “ABD hükümetinin planı” denmese de, harita Washington’daki stratejik düşünce çevrelerinin zihniyetini ve bölgeye bakışını açıkça yansıtıyordu. Çünkü modern jeopolitikte, “resmî belge” ile “resmî hedef” her zaman aynı şey değildir; söylemle eylem arasındaki mesafe, çoğu zaman stratejinin kendisidir.
***
İlginçtir ki Ralph Peters, 2016 yılında Türkiye'de yaşanan darbe girişimi sırasında Fox TV'ye konuşurken darbe girişiminin Türkiye’nin otoriter bir İslamcı rejime dönüşmesini — bir İslami diktatörlüğe dönüşmesini — engellemek için son şansı olduğunu söylemiş, darbe girişimcilerini "iyi adamlar" olarak nitelendirecek kadar ileri gitmişti. Türkiye açısından düşmanca, egemenlik ve demokratik yönetime saygı açısından ciddi şekilde problemli olan bu söylem onun Türkiye'ye ve genel olarak dış politikaya bakış açısını ortaya koyuyordu. Bir yandan Ortadoğu'ya "demokrasi getirme" propagandası yapılırken bir yandan da popüler bir televizyon kanalında açıkça Türkiye'deki darbe girişimi övülüyordu.
***
2006’da Ne Hedefleniyordu?
BOP’un 2000’lerdeki vizyonu, “Ortadoğu’yu demokratikleştirmek, terörle mücadele etmek ve istikrar sağlamak” olarak sunulmuştu. Ancak arka planda amaç, bölgedeki devletlerin gücünü ve bütünlüğünü zayıflatarak enerji hatlarını, kaynakları ve siyasi yönelimleri daha kolay denetleyebilecek bir yapı kurmaktı.
“Blood Borders” haritası bu zihniyetin görsel versiyonuydu: ulus-devletler fazla güçlü, toplumlar fazla karmaşık — çözüm onları etnik ve mezhepsel olarak bölmek fikrine dayanıyordu. Bu bakış açısı, bir masa başı haritasından ibaret değildi; Irak’ın 2003’teki işgali, Suriye iç savaşı ve 2010 sonrası Arap Baharı dalgası, bu parçalama sürecini fiilen sahaya taşıdı.
Haritanın Tasarımının Ayrıntıları
Ralph'in haritasında öngörülen değişimler şöyleydi:
İsrail: 1967 öncesi sınırlarına döner.
Türkiye, Suriye, İran ve Irak: Topraklarının bir kısmını vererek “Bağımsız Kürdistan”ın kurulmasına yol açar.
Bağımsız Kürdistan: Kürt halkı için yeni bir devlet olarak oluşturulur.
Büyük Lübnan: Yeniden doğan bir Fenike devleti gibi düşünülür; Suriye’nin toprak kaybı pahasına genişler.
Büyük Ürdün: Suudi Arabistan’ın bazı bölgelerini alarak büyür.
Sünni Irak: Irak’ın üç halef devletinden biri olur; nüfusun çoğu Sünnidir.
Arap Şii Devleti: Irak’ın diğer halef devleti olur; Şii nüfusu barındırır ve İran’dan bazı topraklar alır.
İslami Kutsal Devlet: Suudi Arabistan’dan koparılan topraklarla oluşturulacak, bir tür “İslam Vatikanı” işlevi görecek yeni bir devlet.
Suudi Arabistan: Topraklarını Ürdün, Arap Şii Devleti, Yemen ve İslami Kutsal Devlet’e kaptırır.
Yemen: Suudi Arabistan’dan toprak kazanır.
Birleşik Arap Emirlikleri: Arap Şii Devleti’ne bazı bölgeleri kaybeder, ancak Dubai zenginler için bağımsız bir merkez olarak kalır.
Kuveyt ve Umman: Mevcut sınırlarını korur.
Azerbaycan: İran’dan toprak kazanır.
İran: Kürdistan, Arap Şii Devleti, Azerbaycan ve Özgür Belucistan’a toprak kaybeder ama Afganistan’dan toprak alır; hedef, İran’ı daha “saf Fars” hâline getirmektir.
Özgür Belucistan: Pakistan ve İran’dan koparılacak topraklarda Beluç halkı için yeni bir devlet oluşturulur.
Afganistan: Batısında İran’a toprak kaybeder, doğusunda Pakistan’dan toprak kazanır.
Pakistan: Hem Özgür Belucistan’a hem Afganistan’a toprak kaybeder; neredeyse tamamen İndus Nehri’nin doğusuna sıkışır.
Gerçekte Ne Oldu?
Irak’ta Saddam rejiminin devrilmesiyle başlayan süreç, ülkeyi üçe ayırmasa da fiilî bir bölünme yarattı: Şii güney, Sünni merkez ve Kürt kuzey.
Suriye iç savaşında ülke, haritadaki gibi olmasa da fiilen dört idari bölgeye bölündü.
Libya, “demokrasi getirme” söylemiyle müdahale edilen ama devlet otoritesinin çöktüğü bir ülkeye dönüştü.
Peters’ın çizdiği sınırlar birebir hayata geçmedi, ama düşünsel çerçeve —ulusal bütünlüklerin çözülmesi— sahada bir şekilde uygulandı.
Türkiye Bu Haritanın Neresindeydi?
Haritada Türkiye’nin doğusu “Kürdistan”ın parçası olarak gösteriliyordu. Bu, Ankara’da ve Türk kamuoyunda ciddi tepki yarattı. Çünkü Türkiye, bölgenin en köklü ordusuna ve en güçlü kurumsal devlet yapısına sahip ülkesiydi — yani böyle bir parçalanma senaryosunun önünde en büyük engeldi.
Türkiye’nin üniter yapısını koruma kararlılığı, 2010’lardan itibaren bölgesel güvenlik stratejilerini (Suriye sınırı operasyonları, Irak’ın kuzeyinde etkili kontrol, diplomatik denge politikası vb.) şekillendirdi.
Resmî Söylem – Gerçek Eylem Çelişkisi
ABD ve müttefikleri, daima “ülkelerin sınırlarına saygı duyuyoruz” açıklaması yaptı. Ancak aynı dönemde:
Kosova 1999’da tek taraflı bağımsızlık ilan etti;
Irak 2003’te işgal edildi;
Suriye’de vekâlet savaşları yürütüldü.
Bu örnekler, resmî politikada “saygı” ifadesiyle maskelenen fiilî yeniden şekillendirme süreçlerini gözler önüne seriyor. Peters’ın haritası, bu gerçekliğin sadece daha dürüst ve çıplak hâlidir: o, planı haritaya dökmüştü — diğerleri ise haritasız ama benzer amaçlarla hareket etti.
2025’te Neredeyiz?
Bugün Ortadoğu’da sınırlar kâğıt üzerinde aynı; ama egemenlik, kontrol ve nüfuz alanları fiilen farklı.
Irak ve Suriye’nin kuzeyinde “özerk” alanlar oluştu,
İran ve Suudi Arabistan Çin arabuluculuğunda yakınlaştı,
İsrail-Arap normalleşmesi (Abraham Anlaşmaları) dengeleri değiştirdi.
Yani sınırlar hâlâ çizili, ama haritanın ruhu yaşıyor: fiilî parçalanma, dış yönlendirme ve yeni güç merkezleri üzerinden “yeni Ortadoğu” yavaş yavaş şekilleniyor.
2000’lerin başında bu harita, bölgede askerî operasyonların zeminini oluşturmak için kullanıldı. Ancak Türkiye bu planları boşa çıkardı; güçlü ordusu, ulusal bilinci ve Atatürk’ün inşa ettiği devlet yapısı, ülkenin askerî güçle bölünmesini imkânsız hâle getirdi.
Fakat bugün farklı bir aşamadayız: Türkiye artık top tüfekle değil, “yumuşak güç”le bölünmek isteniyor. Kültürel kutuplaşma, tarihî değerlerin aşındırılması, Atatürk ve Atatürk Değerlerine açıkça saldırılar, medya manipülasyonu, dijital propaganda ve ekonomik bağımlılıklar üzerinden toplumsal zihin haritası yeniden çizilmeye çalışılıyor. Artık hedef sınırları silahla değiştirmek değil; zihinleri, inançları ve kimlikleri dönüştürmek.
Bu yeni dönemde Atatürk’ün “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesil ideali, yalnızca bir eğitim ilkesi değil, ulusal bütünlüğün zihinsel savunma hattıdır.
Türkiye Ne Yapmalı?
Türkiye’nin en büyük gücü hâlâ Atatürk’ün kurduğu devlet modelidir: laiklik, hukuk devleti, ulusal egemenlik ve modern diplomasi. Bu değerler, “harita mühendisliği”ne karşı ülkenin en sağlam savunmasıdır.
Bugün BOP haritasının gerçekleşmemesinin sebebi, sadece tesadüf veya dış faktörler değil; Türkiye’nin güçlü kurumları, milli kimliği ve toplumsal direncidir.
***
Ralph Peters’ın 2006’da çizdiği o harita, artık tarih kitaplarında bir “fikir deneyi” olarak anılıyor olabilir; ama onun işaret ettiği zihniyet hâlâ var: ulusal kimlikleri zayıflatmak, sınırları fiilen değiştirmek, bölgeyi yönetilebilir parçalara ayırmak.
Bu zihniyete karşı en büyük dayanak, hâlâ Atatürk’ün vizyonudur:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
Türkiye bu ilkeden vazgeçmediği sürece, hiçbir harita onu yeniden çizemeyecektir.


Yorumlar
Yorum Gönder